28 Ocak 2012 Cumartesi

Tuhaf Şey...

Birlikte yaşamayı kabullendiğim, gerilim tipi denilen türden bir baş ağrım var. Enseden başlar, yavaş yavaş başımın arkasına tırmanır, gözlerime indiğinde artık uykudan başka çaresi kalmamıştır. 
Ve gündüz uyumayı hiç sevememiş bir çocuk olan ben, şimdi de içine işgüzar arının teki kaçmış bir yetişkine dönüştüğümden, şöyle bir kanepede uyuklamaktan keyif alamazken, en zor başlayan ama en huzurlu biten kanepe uykumu uyurum bu ağrıdan sonra. Uyandığımda, ağrım gitmiş, yerine tuhaf bir mutluluk bırakmış olur. Sanki çocukluğumda zorla yatırıldığım bir öğleden sonra, ailemdeki kadınların, komşu teyzelerin yan odadaki tatlı gülüşmelerini işittiğim bir uykudan uyanmışım gibi. Burnuma sohbetlerine eşlik eden çöreklerin, keklerin kokusu gelmiş gibi. 
Bu yüzden bu ağrı başladığında, üzülsem mi sevinsem mi bilemem...




22 Ocak 2012 Pazar

Bugünlerde...

Ankara kar altında.

Camdan her baktığınızda, karın mini mini ve hızlı, damla kadar ve nazenin, lapa lapa ve yumuşacık şekillerde, fasılalarla yağdığını görebildiğiniz, camdaki gürültünün bir kar topu olabildiği günler.

Sürekli pişirilen, demlenen, fırınlanan mutfakların, üst üste içilen kahvelerin, bitki çaylarının vakti bu vakit.



Kar, dokunduğun hiç kimse, birazdan, ısınabileceği bir yerde olamayacağını düşünerek ürpermese, sokaktaki kediler bile korkmadan seyredebilse seni, şu köpüklü kahveler hepimizin üşümesini alsa, olmaz mı?

12 Ocak 2012 Perşembe

Onları nerede görsem...

uzun uzun seyretmek istiyorum.
Otobanımsı bir şeyde giderken arabayı durdurup bir yamaçta tutunmaya çalışarak onları fotoğraflamışlığım var.
Kaç müzede, yasaklara riayet etsem de küplerin, takıların detaylarındaki figürlerine zoomlayacağım diye onların, camdan muhafazalar etrafında dönelerken güvenlik görevlilerinin gözüne batmışlığım var.
Anadolu cinslerini araştırmışlığım, hiç anlayamadığım tür kataloglarını incelemişliğim var.
Onlardan birini anlatıyor diye yakın zamanda edindiğim bir çocuk kitabını tekrar tekrar okumuşluğum var.
Tuhaf hareketlerim dikkat çekmeye başlamış olsa gerek ki bir tanesi de yeni yıl hediyesi olarak gelip eve yerleşti.
Merak ediyorum, bana söylemek istedikleri şey nedir bu kadar ilgiyi üstlerine toplayarak?

1 Ocak 2012 Pazar

İkibinonikide...



gülümseten şeylerin artması temennisiyle.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Kendini Yiyen Blog...

Ankara'nın üstüne çöküp kalmış kirli hava ve sis bu sabahki yağmurla hafifledi biraz.
Vazgeçtim kahvaltı hazırlamaktan, çıkardıklarımı geri koydum buzdolabına.
Giyinip çıktık, elimizde aşure kavanozları, dünden kalma okunacak gazeteler ve şemsiyelerle.
Ulus'un Sini'sinde,yol üstünde bir masaya iliştik, Aralık ayında hem de.
Fırından yeni çıkmış peynirli poğaça, yarım kurabiye ve çay.
Günün en taze saatlerinde kahvaltı, yağmur, ılık mı ılık bir hava.
Brunch dediğin ne ola ki bunun yanında?







23 Kasım 2011 Çarşamba

Mısır Çarşısı'nda...

bakına bakına dolaşan, renklerin, kokuların arasında kayıp iki "turist"tik. 
Kurukahveci Mehmet Efendi'nin önündeki uzun sıra çekti dikkatimizi, uslu uslu sıraya geçip 200 gr. kahve aldık önce, sonra onu gördük.
Soğuktu, tatlı ve çay için iyi zamandı.

Meğer Tatlıcı Safa'da tulumba yemek için her zaman iyi zamanmış.
Kalabalığa bakılırsa İstanbullular, hatta soğuktan korunmak için bir takke edinmiş şu Alman amca bile farkındaymış bunun:)