bayram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bayram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2012 Cuma

Bu Bayram...

Çankırı, Konya, Altınova (Balıkesir) demekti yine. Biraz hızlı, biraz kısa ama tekrar ailelerimizle birlikte. Artık boyumu geçmek üzere olan yeğenimin Madra Çayı'ndan tuttuğu balıklardan, M. ablanın, eşimin annesinin, yengelerin, halaların, bende aslı yokken 2. derecedeni çook bol ablaların:) leziz yemek ve tatlılarından, dayımın 800 km. öteye hediye götürülmüş kavunlarından, babamın bahçe domateslerinden, biberlerinden, patlıcanlarından, Altınova Pazarı'nın ballı incirlerinden kurulu sofralarda, hararetli gece sohbetlerinde paylaştık bu bayramı; ne nimet.
Yarın, bayram sonrasına denk getirilebilmiş bir Münih seyahati için yola düşmek niyetindeyiz. Biz yokken bozulmasından korktuğum, köyden F. yengemin verdikleri ile birleştirilmiş Altınova'daki bahçenin domatesleri, sosa dönüşmek üzere, sarımsak, zeytinyağı ve biraz sirke ile yavaş yavaş kaynıyor ocakta. Dilerim her bayram bir öncekini aratmasın; güzel gelsin memleketin tüm evlerine, ocaklarına. 

6 Eylül 2011 Salı

Bayram Yeri? Yok Yok, Bayram Yerleri...

Galiba Orhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları'ındaydı bayram yemeğini mutlaka portakallı kadayıfla bitiren aile.
Benim içinse bayram, çok zamandır,
o şehir, bu köy, şu bölgeye koşturmak (akrabalarımız büyük bir hızla ülkenin dört bir yanına yayılmaktalar),
yengemin tertemiz sofrasına oturmak,
amcamda, halamda,bir başka yengede, halada,amcada yaprak sarması ve baklava ikilisini bıkmadan yemek (ki baklavanın dahi modası var bizim köyde; o sene ilk evde hangi şekilde bir baklava yediysem sonraki evlerde de o geliyor tabaklarda:) ),
çay,kahve, çay, çay, çay, vişne şurubu, kızılcık şurubu, vişne şurubu, ayran, sonra hadi baştan çay, çay, çay içmek,
birilerinden mutlaka bir toyga çorbamız da var teklifi almak,
kocaman kadınlar olsak da artık, ilk yarım saatlik resmi hatır sormaları atlatır atlatmaz kızlarla mutfak kıkırdaşmalarına dalmak,
"Aynı şehirde yaşıyoruz ama kesin önümüzdeki bayram köye gelene kadar görüşmeyi beceremeyiz yine" diye diye telefonlar vermek, telefonlar almak,
bagajın yavaş yavaş, yufkalarla, bazlamalarla, armut, domates, patlıcan, biberle, ayçiçeklerle dolması,






























kuzenlerimin, kuzinlerimin sayısını bilmediğimi, pek de bilemeyeceğimi hatırlayıp saymaktan vazgeçmek, gururla, mutlulukla izlemek onları, iyi oluşlarına sevinmek,

benzer şeyleri eşimin memleketinde yaşamak, toyga yerine topalak çorbası bu sefer:), 

gülümsemesi eksik olmayan yüzler, 
şükür ki anlatacak çok şeyi olan yaşlı akrabalar,
iyi ki bitmeyen misafirler, ikrama doymayan ev sahipleri, 
yeni bebekler, serpilen çocuklar demek.














Sonra yeni bir bayram yerinin, Altınova'nın eklenmesi demek hayatımıza. 
Bu yeni yerde, çok özlenen dost yüzlerle hasret gidermek, yine tatlı, çay, kahve, çay,pasta, çay, dalından meyveler, kahvaltıya taze pişmiş ekmekler,
mangallar, bahçeden domatesler, 
"Baba bizi Öğretmenevi'nde köfte yemeye götüürr" diye çocuk olabilmek demek yeniden. Üstelik yalnız çocuk değil, hala ve teyze iken.
Döndüğümden beri bir gülümseme yüzümde. 
Bu bayramda gördüklerim bana şükretmeyi tekrar hatırlattığı için. Şükretmek, özlemenin önüne geçebildiği ve geçmişi hüzünle değil sevgiyle anabilmeyi sağladığı için. Bayram yemeğini mutlaka portakallı kadayıfla bitiren İstanbullu ailenin de bizim de hala bayram yapabildiğimiz bir yerde yaşamakta olduğumuzu farkettirdiği için.

17 Eylül 2010 Cuma

Az gitmişler, uz gitmişler


...dere tepe düz gitmişler, iki köy üç şehir dolanmış, göremediklerine tühlenip görebildikleri ile yetindikleri bir bayramı daha bitirmişler.Bu gitmeler arasında bir vakit, masal kızının padişah babasının sarayında soluklanma fırsatı olmuş, bir de ne görsün? Babası yeni yaptırdığı saray kütüphanesine nicedir gizli dolaplarda tutulan kitapları bir bir yerleştirmemiş mi yeniden?
Çocukken, her birini en az 5-6 kez okuduğu kitaplar, nerelerde olduğunu merak ettiği Türk Masalları, Kemalettin Tuğcu'lar, bir masal kitabı sandığı Kelile ve Dimne, Ömer Seyfettin'ler, şimdi "Bu yaşımda hala neden okumadım ki?" diye hayıflandığı ve aslında daha küçücük bir kızken okumaya çalıştığını, hatta biraz eciş bücüş bir yazıyla büyüklerden özenip kendi adını ilk sayfasına not düştüğünü hatırladığı Mor Salkımlı Ev, resimlerine onlarca kez baktığı, fasikül fasikül biriktirilmiş eski dönem ansiklopedileri, babasının bir vakitler kocaman görünen kitapları, kapağındaki hüzünlü adam aklına yer etmiş o Menderes kitabı hele, hepsi burada yerlerini almamış mı?
En sevdiği Heidi'sinin 1972 basımı olduğunu görünce pek keyiflenmiş masal kızı. 
Harry Potter çağından yeğeninin kitaplarından Hayaletin Çırağı'nın kaliteli kağıttan kapağının yanında pek havasız ama ne gam? İnsanların hala kitap alabildiği bir ülkede geçmekte imiş masal. Sabah metroyla işe giderken "Daha çok mu kitap okuyor herkes ne?" diye düşündüren, daha dün bir gazetesinde yayıncıların "arzu ettiğimiz satış rakamlarına yeni yeni ulaşıyoruz" dediğini okuduğu bir ülkede. 
"Her insanın hayatı, Tanrı'nın yazdığı bir peri masalıdır" demiş Andersen. İflah olmaz bir iyimsermiş masal kızı, bayram biterken, bunları, güzel ülkesini, basit ama her biri kendi masalını yaşayan, en çok da bayramlarda yolunun kesiştiği hayatları düşünmüş, inanmış masalın mutlu devam edeceğine, Harry Potter okuyanların daha güzel günler göreceğine.