16 Haziran 2012 Cumartesi

Yuva Yapan Erkek Kuş...

...benim babam. Geçen sene, iki aydan biraz fazla bir zamanda, üç katlı bir ev yaptı bize Altınova'da. Bense babamın bir kaç ayda bitirdiği evi doğru dürüst gösterecek kadar fotoğrafı çekemedim aynı sürede, çekebildiğim kadarı aşağıda:). 
Bu sene babam, evin bahçesine, verandanın ve pek kıymetli arabasının gölgeliklerine verdi tüm dikkatini. Budaksız olsun diye kendi eliyle tek tek seçip ustalara uzattığı tahtalarla, neredeyse tüm bir gün balkondan baş aşağı sarkıp Musa Usta'yı göz hapsinde tutarak adım adım yapılışını teftiş ettiği gölgeliklere  harcanan emeğe bizzat şahidim. Daha geldiğimiz ilk gün, geçen senenin inşaat malzemesi yığınları yerine yeşil ve tertemiz bulduğumuz 140 metrekarelik bahçede ise, babamın harikulade simetri ayarlarına göre düzenlenmiş sebzelikler, askere alınmış gibi duran çiçekler(kıt'a dur, güneşeee dön!:)),
hevesli bir aceminin değil bir toprak adamının ölçü bilen elleriyle bahçenin farklı noktalarına dağıtılmış armut, vişne, erik, kayısı fidanları, kapı girişinde sizi karşılayan çamlar, yerini çoktan almış bile.
M. Abla'nın elma çiçekleri(dahlia/yıldız çiçekleri), sarıdünyaları(sardunya kendisi), lavantaları(reyhana benzeyen bir fesleğen türü aslında;) ) yani hiç şaşmadan, bilinenden farklı kendine özgü bir isimle andığı ama onun yeşil ellerinden serpili serpiliveren çiçekleri de eklenmiş bu resme. Babam üşenmeden Kırıkkale'den taşıdığı gübrelerle, ödünç alet edevatla çim de ekmiş kendi başına. Ben de eksik kalmadım, babamın yeni çim biçme makinesiyle bir güzel biçtim çimleri işte böyle. 
Çim makinesiyle biraz fazla sürat yapıyorum babama göre, babam ki araba kullanırken bildiğiniz bütün duaları okutan bir insan, kime çekecektim ki ben acaba?
Babamı izlerken ve annemi düşünürken, neden kolay kolay yerimde duramadığımı, neden her işi kendimi tüketmek pahasına hızlıca bitirmek istediğimi, neden çabuk kızdığımı, neden başkalarını pek eli yavaş bulduğumu, neden kendi bildiğimde inat ettiğimi anlamak dünyanın en kolay şeyi. Neden kendime engel de olacak kadar tedbirli, neden bu kadar ölçülü biçili, neden bu kadar az cesur olduğumu anlamaksa inadına zor. Bu zorluklar ve kolaylıkları tarta tarta güzel bir kaç gün geçirdik Altınova'da babamlarla.
Sabah yürüyüşünde çiçek toplamak, Madra Çayı'ndaki kurbağa sayısını tahmin etmeye çalışmak, gazetenin magazin sayfalarını okumak, geçerken uğramış teyze ve amcalarla çay içerken hep seninki gibi bakış açılarından duymaya alıştığın memleket analizlerini bir de onlardan dinlemek, yan bahçeden ikram edilen erikleri kıtırdatmak, kaşık kaşık koyun yoğurdu yemek, cevizli çörek ve çaydan bir öğün çıkarmak, Ayvalık'a, Adatepe'ye, Hasanboğuldu'ya, kaçınılmaz olarak Edremit Koçtaş'a:) uzanmak, mangala salata yetiştirmek, sivrisineklerden kaçamamak türünden başka hayat pratiklerini yaşamak bu bir kaç günün özeti. 
Bu kısa tatilden eve dönüş yolunda bir günlük İzmir molasından da geri kalmadık. 

53 yıllık Sevinç Pastanesi, nihayet lezzetlisine Adnan Usta'nın Girit Lokantası'nda denk geldiğim kabak çiçeği dolması, serinlemek için, babamın da sıkı tembihleri gereği Karşıyaka vapuru, biraz tarih için Arkeoloji Müzesi, sıcak havanın izin verdiği kadar dolaşabildiğimiz yine de beklediğimden çok daha cazip bir alışveriş mekanı gibi görünen Kemeraltı, Kızlarağası Hanı ile Konak-Alsancak civarıyla sınırlı bir mola şimdilik. 


1 yorum:

  1. Bir iş günü sabahı sevgili arkadaşımın yazısı beni çooookkk mutlu etti. Sanki bende oraya gitmişim, emek harcanmış güzelim bahçeyi görmüşüm, çimlere uzanmışım, meyvalara dokunmuşum, kabak çiçeği dolmasından yemişim gibi oldum. Ellerine sağlık herkezin. Her zaman sevgiyle kalın.......

    YanıtlaSil