24 Temmuz 2011 Pazar

Düşünmekle Yapmak Arasındaki Fark...

Bitmek bilmeyen bir Almanca öğrenme serüvenim var. Bu serüvenin biraz ağır aksak yürümesine kızardım önceden, şimdi geçti, alıştım bunun benim için bulmaca çözmek gibi arada bir yaptığım bir şey olmasına. Bununla ilgili emin olduğum tek şeyse şu: Bana sorsaydınız ben denemeden önce, Almanca öğrensen ne olur deseydiniz, söyleyeceklerim, Almanca öğrenmeyi denedikten sonra, yani şimdi, söyleyeceklerimden çok farklı olurdu. İşin sonunu kestirebileceğimi sanır ve fena halde yanılırdım. İstediğim kadar iyi Almanca konuşamasam da o koşturmacalı Goethe Enstitüsü günlerinden çok iz taşıyorum üstümde. O izlerden biri de "Yapmakla düşünmek aynı şey değil"i gerçek anlamda idrak etmemi sağlaması. Bu yüzden, eleştirmekten pek korkmasam da eleştirinin ölçüsünün ne kadar rahat kaçabildiği durduruyor artık beni sıklıkla. Kendi yapmadığın şeyi eleştirme demiyorum ama en azından kendinden geçerek eleştirme, iğneyi kendine batır önce.
Kitap yazıyor ve üstelik bu işten para kazanabiliyor diye alt fikri saldırganlık olan ve ne kitap okuruna ne yazara bir şey kazandırmayan eleştirilerin hedefi Elif Şafak'a ısınmam Aşk'a rastlar. Isınmak hafif kalır hatta, gizliden bir hayranlık duyuyorum son zamanlarda, kitap yazmanın çilesini çekercesine çalıştığını düşündüğüm bu kadına. Önceki gün Jonathan Safran Foer hakkında ABD kaynaklı sitelerdeki eleştirileri tararken bir Elif Şafak  incelemesi yapıyormuşum gibi geldi. 34 yaşında, yazar, üstelik yalnızca yazarak milyon dolarlar kazanabilen, yüzyılın en etkili isimleri türünden listelere girmiş  bu haddini bilmeze(!) haddini bildirme arzusunda onlarca eleştiriye rastladım. Günahı bir değil, iki değil, tutmuş bir de kendisi gibi başarılı bir yazar olan Nicole Krauss'la evlenmiş, densiz Foer. Eleştiriler manevi değerleri (Yahudi soykırımı, 11 Eylül...) para kazanmaya alet etmelerinden başlıyor, birbirleri ile paslaşarak kitap yazmalarına kadar varıyor Foer ve Krauss için. Bu eleştirileri yazanlar genelde "Biz de bilirdik bu değerleri konu alan kitaplar döktürmeyi ama saygımızdan yapmadık" gibi bana pes dedirten bir açıklamayı da eksik bırakmıyorlar. 
Allah aşkına, bir Foer cümlesi ile anlatabiliyorduysan o durumu, duyguları, niye tutuyorsun kendini, tutma. İyi bir yazar, öyle hayat veriyor ki sözcüklere, sanki kafanda uyuyup durmakta olan, varlığını hissettiğin ama emin olmadığın bir yer uyanıveriyor. Artık aklının, kafanın bir parçası oluyor orası da. O sözcükleri okumamış olsan aynı insan olmayabilirsin sanki. Yazmayı dene, "Yazsaydım şöyle olurdu" diye düşündüğünden ne kadar farklı olduğunu göreceksin sonucun. Foer, Şafak, Krauss değilsen belki ne olduğun, ne kadar olduğun gerçeği dank eder kafana, kendine gelirsin. Yok eğer sen de öyleysen hakkını teslim ederiz, onlardan esirgemediğimiz milyonları sen de kazanırsın, biz yazdıklarını okur kendimize geliriz, fena mı?

2 yorum:

  1. Kahve6 bişi yazmış olsa keşke diye açtım bilgisayarı (sadece UE değil ben de özlüyorum Ankarayı).
    Dünyayı kurtarmak isterdi babam. Öyle biriydi. Ama ailemizi tehlikeye atmazdı. Öyle biriydi. ... O kış saçları beyazlamıştı. Kar sanmıştım ben. Her şeyin iyi olacağına söz vermişti. Çocuktum ama herşeyin iyi olmayacağını biliyordum. Bunu bilmem babamı yalancı yapmadı. Babam yaptı.
    Elif Şafak son röportajında evlilikleri çatırdıyor izlenimi verdi bana, fazla vurgu sonraları hep kötü oldu bugüne kadarki örneklerde.
    Çok imrendim Londra günlerine de.
    İskenderi almışsındır kesin:) Ödünç insanı oldum ben bu yaz;)

    YanıtlaSil
  2. İskender'i aldım, yeni geçti hatta elime ama okumaya biraz vakit var.
    Elif Şafak okuyacağını bilsem bir İskender çoktan çantandaydı, oldu mu bu şimdi ama?
    Bir yastıkta kocayacak bir kadınmış gibi gelmiyor bana da, acı da çekecek olsa bunu yapmamak kaderi gibi sanki, ne bileyim.
    Belki şaşırtırlar bizi, yüzyıl evli kalırlar:).

    YanıtlaSil