7 Nisan 2012 Cumartesi

"Ben seni gördüm, sen beni gördün..."

Kış, benim gibi bir serinsever için bile zorluydu.
Baharın varlığını hisseder hissetmez havada, yerimde duramaz olmam bu yüzden.
Bu yerimde duramamazlık kendi içinde tuhaf, hem hiç bir şey yapacak halim yok gibi, hem evlere sığmıyorum.
Bundan olacak, erkenden "çiğdeme çıkalım" diye kapısını çaldım babamların.
Çıktık da, henüz hiç bir ot, ağaç, çiçek dışarı vurmamışken uyanmanın ipuçlarını, dere tepe çiğdem aradık.
Bir bu öksüz çiğdem(kardelen de derlermiş) çıktı karşımıza, 




bir de bu çiğdemcik, taş gibi sert bir topraktan (yumuşak, gevşek toprakta olurmuş çiğdemgiller) erkenden başını çıkaracak kadar inatçı.

Çocukken çiğdemden eve döndüklerinde babamlar, babamın babaannesi, sevinçle alırmış kendisine uzatılan çiğdemleri, yüzüne sürerken mırıldanırmış bir şarkı gibi, "ben seni gördüm, sen beni gördün" diye. Bir tek o değil, neredeyse tüm yaşlılar yaparmış bunu.Yaşlı bir insanın bir bahar daha görecek olmasından duyduğu mutluluktan bir çiğdemle selamlaşma çıkarmış eski, güzel, incelikli insanlar.

Biz seni gördük, sen bizi gördün küçük çiğdemcik, bahar eksik olmasın üstümüzden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder