18 Ekim 2010 Pazartesi

Bir Kadın...

"Sizden bir ricam var, sevgili Bayan Billings. Sizin benim adıma Amerika'daki yayıncı ve dergilerle ilgilenen tek yetkili kişi olmanızı istiyorum. Yayımlatmayı becerdiğim her şeyin yüzde ikisini sizin almanızı isterim. Bu miktarın şu anda çok fazla olmadığını biliyorum ve yayıncılar dünyası ile irtibatınızın sorun ve zorluklarını bu miktar telafi etmez. Ancak başarılı olursam daha anlamlı bir şeye dönüşebilir. Üstelik sizinle çalışmaktan daha mutlu olacağım."

Yukarıdaki satırlar, yandaki zarif hanım tarafından, 3 Temmuz 1923'te yazılmış bir mektuptan alındı. Başkalarından bir şey istemenin kendi ayakları üstünde sağlam duran bir kişilikle örtüşmeyebileceğine dair bir eğitimin izlerini taşıyan ama bu durumun dengelenmesi gereken bir marazilik içerdiğini de kabul eden  bendeniz için İpek Çalışlar'ın Halide Edib'indeki en etkileyici bölümlerden biri bu satırlar. Evet, bu zarif hanım, Halide Edib. Çok ricacı olmadan, durumu her iki taraf açısından da ortaya koyarak, karşısındakini onurlandıran ama lafı çok da uzatmayan bir üslupla ne istediğini bu kadar güzel anlatan Halide Edib'in kafası hayatı boyunca bu derece berrak olmuş sanki. Farklı konulardaki fikirleri ve yaptıkları başkaları tarafından çelişkili bulunsa da bugünden geçmişe bakılınca Halide Edib'in karmaşık düşünebilme becerisi, zekanın doğal bir sonucuymuş gibi görünüyor. Yaşadığımız zaman, uzun süredir var olan sorunları çözmek için artık eski yolların işe yaramadığı, daha karmaşık düşünüp daha iyi çözümler üretilmesi gereken bir zaman. Böylesi bir zamandan bakıp Halide'yi anlamak daha kolay belki. Oral Çalışlar "derin araştırmacı" diye tanımladığı eşi İpek Çalışlar'ın bu kitabı için "Halide Edib’in bir roman tadındaki yaşam öyküsü, ‘resmi tarih’ çarpıtmalarından sivil tarih yazımına doğru bir yolculuk olarak okunabilir" demiş. Derinlemesine bir Türk kadın entelektüeli anlatan bu güzel kitabı benim için değerli kılan şeylerden biri de, bu yolculuk oldu.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Sınır Tanımayan Kelimeler


"Sınır tanımayan kelimeler" ile ilk kez Metro Gastro'nun Temmuz-Ağustos 2010 sayısında karşılaştım, domatesin böyle bir kelime olduğunu, pek çok farklı dilde benzer şekilde adlandırıldığını ve bu adın Aztekler'in tomatl sözcüğünden geldiğini aktaran Miss Amerika: Domates dosyasını okurken.
Galiba en çok sevdiğim yemeklerden biri menemen, bu listenin yeni adayları ise bol domates soslu yeşil biber, domates sosunda közlenmiş patlıcan. Bu yaz domatesler mi her zamankinden daha güzeldi bilemiyorum ama yaz boyu lüp lüp domates yeyip durduğum yetmedi, Cenk'in geçen yıl deneyip sevdiğim domates sosundan da daha fazla yaptım.
Pazarda tezgahına dadandığımız, domateslerinin Eskişehir Sarıcakaya'dan olduğunu söyleyen ve onlarla pek övünen, e haklı da çıkan pazarcı beyin (artık pazarcı amca diyemeyecek yaştayım sanırım :) ) domatesleri Cenk'in harika tarifiyle birleştiler, bu kış bize ara ara menemen, bolca sebze eşlikçisi, bazen de makarna sosu olmak üzere dolapta yerlerini aldılar. 
Bu basit kış hazırlığı şimdilik bizim evin küçük mutfağında, ilerisi içinse bir rüyam var. Güneşli bir sonbahar günü, bereketli bir bahçede, arkamızda hasından bir köy evi, büyük bir ağacın altına kurulmuş bir masada, sevdiğim kadınlarla oturmuşuz. Salçalar, soslar kaynatıyor, sebzeler kurutuyor, taş bir fırında sebzeli pizzalar, börekler pişiriyor, kahveler, çaylar içiyoruz.
Salça ocakta fıkır fıkır...
Patlıcanlı sos fıkır fıkır...
Kuşburnu şurubu, erik marmeladı fıkır fıkır... 
Gün batarken pırıl pırıl kavanozlara dolacak ve pek çok evi yuva yapacaklar kış boyu. 
Rüyam şimdi aklımın ocağında fıkır fıkır...