17 Şubat 2011 Perşembe

Arkanda Bıraktıkların...

Çevreye daha duyarlı yaşamak için ne yapmak lazım konusunda okuma merakım yine depreşmiş durumda; bu bana yılda en az bir kez oluyor ama...
  • Doğada en çok parçalanabilen deterjan geçişim hala bulaşık deterjanı ile sınırlı
  • İş yerinde haftada ortalama 6 pet şişelik bir "kalıcı" çöp üretiyorum, evdeki çöpler de buna yakındır
  • Eve giren naylon torba sayısını çok iyi azaltamıyorum
  • Bu kış nedense daha çok üşüyüp evi de ara ara daha fazla ısıtıyorum
  • Az da olsa bir şekilde atık su sistemlerine karışan kızartma yağlarında payım var
  • Fırsat buldukça gezmeye çalıştığımdan fazladan karbon ayak izi bırakıyorum
  • Çok sayıda hazır, ambalajlı ürün alıyorum, kat kat ambalajlıları da var üstelik, ürünleri korumak için bu kadar ambalaj gerekli mi sorusunun cevabını bilmiyorum
  • Gerçekten ihtiyacım olmayan hiç bir giysim yok diyemem 
  • ...vs. vs.                   
Derdin mi yok demeyin, siz dünyadan gittikten yüz yıl sonra, bir vakitler kullandığınız bir naylon torbanın hala bir yerlerde dolaşıyor ve insanların hayatını olumsuz etkiliyor olması ihtimali arkanızda bırakmak istediğiniz bir şey mi? Diğer ihtimalleri de hatırlamak için buyurun. Hem, biraz daha dikkatli yaşamanın kime ne zararı olabilir ki?

9 Şubat 2011 Çarşamba

Sarı Yelkenli


Sarı Çizmeli için bu pano malzemesini alıp yapmaya başladığımda ilk doğum gününe birkaç hafta vardı. Ben o kadar becerikli çıktım ki panoyu bitirdiğim hafta, bu hafta, iki yaş üç aylık olmuş:)
Tesellim, bu sürede UE'nin denizlere açılmış bu küçük yelkenli kadar özgür bir birey olacağına dair verdiği ışık. Işığın hiç sönmesin UE.

3 Şubat 2011 Perşembe

İstanbul'da 2 Gün

İstanbul'da bir haftasonu.Pek turistik olmayan bir zamanda, müze kuyruklarında perişan olmadan, lokantalarda tıklım tıkış oturmadan, tarihi yarımadada gezeceğimiz  yerlere yürüme mesafesinde makul fiyata konaklayarak kısa bir tatil.
İlk gün; Ayasofya, Sultanahmet, Yerebatan Sarnıcı, bir çay içimlik Kapalı Çarşı, bir Mimar Sinan ve Kanuni ziyareti gibi Süleymaniye.
 İkinci gün; Topkapı Sarayı, Eminönü-Üsküdar vapur hattı, Eminönü'nde balık-ekmek, Galata Kulesi, İstiklal Cad.
Hava soğuk, İstanbul'un nemiyle uzun dışarıda kalma süremiz birleştikçe buz kesiyoruz.
Vapurda, Müze'nin Kahvesi'nde, orada burada çay içerek ısınıyor, gezmeye devam ediyoruz. Yüzümüzden yağmurlar süzülerek kendimize sıcak bir mola köşesi ararken İstanbul sokaklarını çok iyi tanıdığını farkettiğimiz babamın hala "Şu sokaktan gidersek alçağa inmeyiz, daha manzaralı yürürüz" hesabı yapabilir olmasına gülmeden duramıyoruz. Müzelerdeki lamba ışıklarına şömine muamelesi yapıp karşısına kıvrılan İstanbul kedileri gibiyiz; 

 keyfimiz yerinde...