Evdeyiz. Babamlar, yazlıktan dönüş yolunda Ankara molasını bizde vermiş. Abimler, babamlar hep birlikte uzun, güzel bir kahvaltı etmişiz, mutfakta taze demlenmiş çaydan dolduruyorum bardaklara. B. Abimin sesi geliyor çalışma odasından:
-"Oğlan güzelin ne de güzel büyümüş".
İşte bu! Yeşil elli bir iş arkadaşımın dalından kırıp suda beklettikten sonra verdiği, maalesef ismini bilmediği ve bir kazaya kurban giden ilk saksıdan sonra ikincisini yetiştirmeyi denediğim (saksıda çiçek ve ben söz konusuysak çok büyük adım), şimdilik kısmen başarmış göründüğüm bu çiçekte neden bu kadar ısrarcıyım belli oldu, o bir oğlan güzeli. Çocukluğumun ev çiçeklerinden yani; küpeli, kız güzeli, öyle ya oğlan güzeli.
Bahçe bitkilerine ne kadar düşkünsem ev bitkilerine o kadar uzağım. Bir dolu gerekçe üretebilirim bunun için: Evde çiçeklerin güneş alabileceği alanlar sınırlı, o sınırlı alanlar bizim Badem'in serbest dolaşım alanları aynı zamanda(Dolaşamadığı neresi kalıyor ki zaten evde?).Saksıyla başbaşa bir Badem, dişlenmiş yapraklar, saksıdan dışarı çıkarılmış, bir güzel oynanıp dağıtılmış toprak, çiçeğe her su verdiğinizde biraz önce doldurulmuş su kabını bırakıp koşa koşa saksıdaki suya sokulan bir pembe buruncuk demek. Ama asıl gerekçe çiçeklerin saksıya sıkışmış gibi görünen hallerinin bana sıkıntı vermesi...idi. Ta ki oğlan güzelinin iş yerinde bir dolabın tepesinden aşağı kıvrıla kıvrıla uzanan kadifemsi yapraklarını görene kadar.
Kendisi yaprak güzeli, kolyoz (coleus) gibi isimlerle de bilinirmiş. En son çeliğinden üreyen yeni güzel, eşimin ofisinde bir köşeye yerleşti. İşyerinde az gölgeli, biraz olsun güneş alan bir nokta bulduğumda galiba bir nesil de orayı kapacak. Bir arkadaşıma ise sözüm var, ona da bir saksı hazırlayacağım ilk fırsatta. Geçmişten çıkıp gelen oğlan güzelinin bu yayılmacı politikası şimdilik çok eğlenceli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder