Münih'in merkezindeki Marienplatz Meydanı, belki de şehrin en turistik noktası. Meydana yürüme mesafesindeki Dallmayr, Kustermann ve Virtualienmarkt ise aynı oranda turistik olmasa da mutfak düşkünü birinin gezi listesinde ilk sırayı hak ederler.
Dallmayr meydana çok yakın, 1600'lerin sonundan beri var olduğu söylenen, II. Dünya Savaşı'nda gördüğü zarardan sonra aslına uygun olarak yeniden inşa edilen binasında. Burası bir delicatessen, özel yiyecek ve içeceklerin satıldığı bir şarküteri.
Dallmayr meydana çok yakın, 1600'lerin sonundan beri var olduğu söylenen, II. Dünya Savaşı'nda gördüğü zarardan sonra aslına uygun olarak yeniden inşa edilen binasında. Burası bir delicatessen, özel yiyecek ve içeceklerin satıldığı bir şarküteri.
Berlin'de, gurmelerin Mekkesi diye tanımlanan Kadewe'de fotoğraf çekmek yasaktı. O yüzden Dallmayr'da, ilk başta fotoğraf makinemi çıkarmıyorum bile. Reyonlarda neler yok ki: kahveler, çikolatalar, çaylar, zeytinler, meyve kuruları, soslar, ekmekler, taze kesilmiş makarnalar, kavanozlar dolusu tavuk, tavşan, geyik(!) eti suyu, kurabiyeler, reçeller, peynirler, zeytinler, etler, sebze ve meyveler. Dayanamayıp alelacele porselen çay kavanozlarını fotoğraflıyorum.
Kimse beni ikaz etmeyince şık üniformalarıyla Dallmayr çalışanları, duvarları süsleyen geyik başları, kalabalık müşterilerden fırsat bulup yaklaşabildiğim raflar da acemi fotoğrafçılığımdan nasibini alıyor.
Almanların nezaketi nedeniyle çok da abartamıyorum, durup işimin bitmesini bekliyorlar çünkü. Dallmayr'da yalnız alışveriş yapılmıyor, cafe ve restoranında bu özel ürünleri çok yüksek sayılmayacak fiyatlara tatmak da mümkün. Üst kattaki cafe'nin girişinde servis setlerinden özel desenli çay şekerlerine kadar envai çeşit içeren bir hediyelik eşya bölümü de var.
Kimse beni ikaz etmeyince şık üniformalarıyla Dallmayr çalışanları, duvarları süsleyen geyik başları, kalabalık müşterilerden fırsat bulup yaklaşabildiğim raflar da acemi fotoğrafçılığımdan nasibini alıyor.
Almanların nezaketi nedeniyle çok da abartamıyorum, durup işimin bitmesini bekliyorlar çünkü. Dallmayr'da yalnız alışveriş yapılmıyor, cafe ve restoranında bu özel ürünleri çok yüksek sayılmayacak fiyatlara tatmak da mümkün. Üst kattaki cafe'nin girişinde servis setlerinden özel desenli çay şekerlerine kadar envai çeşit içeren bir hediyelik eşya bölümü de var.
Bu yeme içme mabedini yılda 2.5 milyondan fazla kişi geziyor, işlerin bu kadar büyümesinde en etkili ismin, buranın ilk sahiplerinden birinin 19.yy. sonlarında, kadınların iş hayatında yadırgandığı bir dönemde dul kalan eşi Therese Randlkofer olduğunu okuyorum wikipedia'dan. Yeni kuşak yönetimde de hanımlar, 1974 ve 1972 doğumlu, işletme lisansı yapmış Julia Dengler ve Ellen Ruthrof görevde imiş.
Zaten Almanya'da cafe çalışanlarının önemli bir bölümü kadınlar, hatta köklü zincir fırınlardan Wimmer'ın kesekağıtlarında 1900'lerde görev yapmış, ilk hanım çalışanın bir fotoğrafı gururla sergileniyor.
Şu anda Avrupa'nın en önemli kahve dağıtıcılarından biri olan Dallmayr, aslında bu işe 1931'de, o dönemki ekonomik sıkıntıları aşmak için girmiş ama bugün özellikle Prodomo kahvesi ile ünü dünyaya yayılmış.
Dallmayr'ı görmek beni çok mutlu ediyor, galiba buradan bir paket Toscana usulü fındıklı çikolatalı biscotti ile ayrılan eşim de benimle hemfikir.
Dallmayr'ın bulunduğu sokaktan yönünüzü tekrar meydana dönüp bir beş dakikalık yürüyüşten sonra bizdekinden biraz farklı, küçük küçük evlerden oluşuyormuş gibi görünen pazar yeri Virtualienmarkt çıkıyor karşınıza. 1807'den beri kentin merkezi gıda pazarı burası, anlatımlık değil seyirlik.
Lavanta ekili bir bahçe düşlerim hep, çiçeklerin güzelliğine bakar mısınız?
Gördüğüm en minik enginarlar Fransa'dan gelmiş pazara, en büyük kerevizleriyse komşusu lahanalarla kıyaslayın:).
Almanlar belli ki mantara pek düşkün, tür tür, kurusu, tazesi mantar dolu tezgahlar ve bazı tezgahların önünde de sıra var. Acaba nasıl pişiriyorlar?
Envai çeşit meyve, sebze; bizde Amasya elması neyse burada da Bodensee elması o herhalde, özellikle yazılmış etiketlere, elma Bodensee'den diye. Domatesler muhteşem bir çeşitlilikte, yeşillikler ise saksılarda.
Peynirler, zeytinler, mezeler, soslar, ekmek ve bal tezgahları da eksik değil pazardan.
Virtualienmarkt'ın renklerinden gözünüzü alabilince en az onun kadar renkli ve eski (1798) komşusu Kustermann bizi bekliyor.
Yine kalbimi çalan lavanta, sıradışı desenleri ile Hermes porselenler.
Kustermann'da yemek kursları üst katta veriliyor; tavandan sarkan tarifler, yalnızca bir bölümü objektife sığan kahve reyonları ve Kustermann'dan sepetimize düşenler(Bütün güzelliğine rağmen Zeller Fayencerie şekerlik sepete giremedi tabii, o ne fiyat:)).
Mutfak konusuna girmişken bir sonraki yazıyı Münih'te yeme içmeye ayırsak mı?
Dallmayr'ın bulunduğu sokaktan yönünüzü tekrar meydana dönüp bir beş dakikalık yürüyüşten sonra bizdekinden biraz farklı, küçük küçük evlerden oluşuyormuş gibi görünen pazar yeri Virtualienmarkt çıkıyor karşınıza. 1807'den beri kentin merkezi gıda pazarı burası, anlatımlık değil seyirlik.
Lavanta ekili bir bahçe düşlerim hep, çiçeklerin güzelliğine bakar mısınız?
Gördüğüm en minik enginarlar Fransa'dan gelmiş pazara, en büyük kerevizleriyse komşusu lahanalarla kıyaslayın:).
Almanlar belli ki mantara pek düşkün, tür tür, kurusu, tazesi mantar dolu tezgahlar ve bazı tezgahların önünde de sıra var. Acaba nasıl pişiriyorlar?
Envai çeşit meyve, sebze; bizde Amasya elması neyse burada da Bodensee elması o herhalde, özellikle yazılmış etiketlere, elma Bodensee'den diye. Domatesler muhteşem bir çeşitlilikte, yeşillikler ise saksılarda.
Peynirler, zeytinler, mezeler, soslar, ekmek ve bal tezgahları da eksik değil pazardan.
Virtualienmarkt'ın renklerinden gözünüzü alabilince en az onun kadar renkli ve eski (1798) komşusu Kustermann bizi bekliyor.
3 katta, 5000 metrekarelik alanda, en modern tasarımlardan yüzyıllardır üretilen porselenlere kadar aklınıza mutfakla ilgili ne gelirse bulabileceğiniz Kustermann, satış personelinin uzmanlığı ile ünlü, neredeyse her gün profesyonel aşçıların düzenlediği yemek kurslarını da müşteriler canlı canlı izleyebiliyor. Dallmayr'dan sonra burada fotoğraf çekmek konusunda çok rahatım, tek sorun (o da sorunsa) Kustermann'ı gezdiğimiz gün Münih'te nefis bir hava olması, Kustermann'ın da çok güneş alması nedeniyle ışığı pek ayarlayamamam; haydi itiraf edeyim ışık filan ayarlayacak ustalıkta da olmamam:). Ama Kustermann yine de yeterince güzel değil mi?
Yine kalbimi çalan lavanta, sıradışı desenleri ile Hermes porselenler.
Kustermann'da yemek kursları üst katta veriliyor; tavandan sarkan tarifler, yalnızca bir bölümü objektife sığan kahve reyonları ve Kustermann'dan sepetimize düşenler(Bütün güzelliğine rağmen Zeller Fayencerie şekerlik sepete giremedi tabii, o ne fiyat:)).
Mutfak konusuna girmişken bir sonraki yazıyı Münih'te yeme içmeye ayırsak mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder