Münih, ismini, hala şehrin simgesi olarak da kullanılan keşişlerden alıyor, 8. yüzyılda Benedikten keşişlerin ufak bir yerleşimi imiş burası. 1158'te Salzburg'dan gelen tuzdan geçiş parası toplanan bir noktaya dönüşmek kaderini değiştirmiş kentin. Bu kıymetli noktada neredeyse 800 yıl hüküm süren Wittelsbach'larsa izlerini bırakmış şehrin her yerinde.
Wittelsbach'ların sarayı Residenz, Avrupa'nın en büyük ve etkileyici saraylarındanmış, aşağıdaki kare zaman içinde yeni eklemelerle sürekli büyümüş sarayın yalnızca bir bölümünü gösteriyor.
Görkemli salonları, ailenin mücevherlerinden, yemek takımlarından, topladıkları sanat eserlerinden oluşan koleksiyonları seyrederken Topkapı Sarayı'nın sadeliği geldi gözümün önüne. Osmanlı hanedanı ile aynı dönemde bir dünya servet biriktirmiş Wittelsbach'lar.
Önce sanat aşkına yorduğum tabloların, halıların, bu kale gibi sarayın dışında Münih halkını kıran veba salgınlarına ve kıtlığa rağmen toplanmaya devam ettiğini hissettiren şeyler okuduğumda Topkapı ile kıyaslamayı bıraktım gerçi bu sarayı. Wittelsbach'ların yazlık sarayı Nymphenburg da geniş bahçeleri ve saray arabaları müzesi ile görülmeye değer. Bu müzede sergilenen Kral Ludwig'in karda kullandığı kızaklardan biri aşağıda, masallardan çıkmış gibi değil mi?
Münih'te o kadar çok müze var ki, patates müzesi bile, gezmek istediklerinizi kendi ilgi alanlarınıza göre seçmek gerekebiliyor. Tüm seçimlerin içinde olması muhtemel müzelerse Deutsche Museum ve BMW Müzesi. Deutsche Museum, tadilat döneminde olduğundan, soğutulmayan salonlar, bölümler arası geçişlerdeki kötü yönlendirmeler gölge düşürüyor bu heybetli müzenin şanına. Herhalde toparlandığında, müzik aletlerinden nanoteknolojiye pek çok bölüm içeren müze çok daha görülesi bir yer olacak. BMW Müzesi'nden ise düşündüğümden daha çok etkileniyorum. Tasarım odasındaki videoları izlemeye, kadın tasarımcılardan birinin döşeme dokusunu tasarlarken bir yüzüğünden ilham aldığını anlatan yazıyı bir kaç kez okumaya doyamıyorum. BMW Müzesi'nin komşusu OlympiaPark, ördekler etrafınızda gezinirken çimlerde dinlenmek için güzel bir yer ama Münih'in asıl görülmesi gereken parkı English Garten.
Çok etkilendiğim bir diğer müze ise Alte Pinakothek.
Wittelsbach'ların 1500'lerde oluşturmaya başladıkları sanat koleksiyonunu sergilemek üzere yapılmış bu müzenin ünlü eserleri şuradan görülebiliyor. Rubens, Raphael, Rembrandt ve benim resim bilgimin hakkını veremeyeceği kadar ünlü pek çok başka ressamın eserleri bu koleksiyonun parçaları. Siz de resimden benim kadarcık anlıyorsanız, müzenin kulaklıkla dinlediğiniz rehberlerine vurulabilirsiniz. Başka pek çok müzede de var olan bu uygulama bu müzede bir başka ele alınmış. Daha müzenin merdivenlerini çıkarken dinlemeye başlamanız isteniyor rehberi. Elinizde olmadan yavaş yavaş çıkıyorsunuz, çünkü acele etmemeniz, biraz sonra gireceğiniz salonlardan yalnızca geçip gitmemeniz, resimlerin sesini duymanız, onlarla konuşmanız rica ediliyor. Galerileri dolaşırken, her resimde bir başka uzmanın sesinden resmin yorumunu dinliyorsunuz. Madam Pompadour'un adam boyu tablosunun önünde, masanın üstündeki mührün madamın etkili bir kadın olduğunu; mektupların, sık sık yazıştığını; yerdeki notaların müzik dersi aldığını gösterdiğini anlatan uzmanın "Neden o dönemde, hem de hanedan üyesi olmayan bir kadın bu kadar büyük bir portre yaptırmak ister?" sorusuna bir cevap arayışını herhalde hiç unutamayacağım. Zar atan çocuklar tablosunun önüne geldiğinizde arka plandaki zar sesleri, bir handaki berduşların kavgasında havada uçuşan sandalyelerin sesleri de kulaklarımda gibi hala.
Münih'te gezerken vitrinlerde, geleneksel Bavyera kıyafetlerinin stilize edilmiş hallerini görmek garip geldi ilk başta, "Gerçekten giyiyorlar mı?" diye düşündüm. Sonra meşhur Oktoberfest'in yaklaşmakta olduğunu anlayınca taşlar yerine oturdu, muhtemelen kutlamalar boyunca böyle giyinmek hoşlarına gidiyor. Yandakiler şık mı şık mağaza Ludwig Beck'in vitrininden.
Münih hakkında daha da yazılabilir mi? Mutlaka. Almanya'da sevdiğim bir şeyler var, basit şeyler bunlar, oldukça şık bir kafede bardak ve çay kaşığı ile yaptıkları şekerlik gibi, iş çıkışı evine giden insanların ellerinde gazeteye sarılıvermiş taze çiçekler taşımaları gibi basit ve güzel şeyler. Belki bu sevgi yüzünden yine çağırır Almanya bizi, yolumuz yeniden düşer buralara.
Wittelsbach'ların 1500'lerde oluşturmaya başladıkları sanat koleksiyonunu sergilemek üzere yapılmış bu müzenin ünlü eserleri şuradan görülebiliyor. Rubens, Raphael, Rembrandt ve benim resim bilgimin hakkını veremeyeceği kadar ünlü pek çok başka ressamın eserleri bu koleksiyonun parçaları. Siz de resimden benim kadarcık anlıyorsanız, müzenin kulaklıkla dinlediğiniz rehberlerine vurulabilirsiniz. Başka pek çok müzede de var olan bu uygulama bu müzede bir başka ele alınmış. Daha müzenin merdivenlerini çıkarken dinlemeye başlamanız isteniyor rehberi. Elinizde olmadan yavaş yavaş çıkıyorsunuz, çünkü acele etmemeniz, biraz sonra gireceğiniz salonlardan yalnızca geçip gitmemeniz, resimlerin sesini duymanız, onlarla konuşmanız rica ediliyor. Galerileri dolaşırken, her resimde bir başka uzmanın sesinden resmin yorumunu dinliyorsunuz. Madam Pompadour'un adam boyu tablosunun önünde, masanın üstündeki mührün madamın etkili bir kadın olduğunu; mektupların, sık sık yazıştığını; yerdeki notaların müzik dersi aldığını gösterdiğini anlatan uzmanın "Neden o dönemde, hem de hanedan üyesi olmayan bir kadın bu kadar büyük bir portre yaptırmak ister?" sorusuna bir cevap arayışını herhalde hiç unutamayacağım. Zar atan çocuklar tablosunun önüne geldiğinizde arka plandaki zar sesleri, bir handaki berduşların kavgasında havada uçuşan sandalyelerin sesleri de kulaklarımda gibi hala.
Münih'te gezerken vitrinlerde, geleneksel Bavyera kıyafetlerinin stilize edilmiş hallerini görmek garip geldi ilk başta, "Gerçekten giyiyorlar mı?" diye düşündüm. Sonra meşhur Oktoberfest'in yaklaşmakta olduğunu anlayınca taşlar yerine oturdu, muhtemelen kutlamalar boyunca böyle giyinmek hoşlarına gidiyor. Yandakiler şık mı şık mağaza Ludwig Beck'in vitrininden.
Münih hakkında daha da yazılabilir mi? Mutlaka. Almanya'da sevdiğim bir şeyler var, basit şeyler bunlar, oldukça şık bir kafede bardak ve çay kaşığı ile yaptıkları şekerlik gibi, iş çıkışı evine giden insanların ellerinde gazeteye sarılıvermiş taze çiçekler taşımaları gibi basit ve güzel şeyler. Belki bu sevgi yüzünden yine çağırır Almanya bizi, yolumuz yeniden düşer buralara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder